×

Ankaralı Bir Usta Oyuncu: MEHMET ULUSOY

ANKARA ve TİYATRODAN HİÇ VAZGEÇMEYEN BİR USTA: MEHMET ULUSOY

Mehmet Ulusoy’la ikimizin de sevdiği Tunalı Hilmi caddesinde bir mekânda bir araya geldik. O’nun samimiyetine, kalitesine hayran olmamak mümkün değil. Biz sohbet ederken, bir yandan kendisini tanıyıp selam verenlere nezaketle karşılık vermeyi ihmal etmedi. Kahvelerimizi söyledik ve kırk yıl hatırı olacak sohbetimize başladık. Kahvenin hatırı kırk yılda, sohbetin hatırına paha biçilemez.

E.D. : İlk olarak; kültür sanat anlamında ilerleme durmuş hissiyatı var. Bize tiyatroya başladığınız günlerden bu zamana kadar bir değerlendirme yapar mısınız?

M.U. : Ben 82 mezunuyum. O dönemde sanata ve sanatçıya bakış daha farklıydı. Niye? Çünkü o dönemde tek kanal vardı. Diğer kanallar ortaya çıkmamış. Kanallar ve diziler çoğalınca, halkında tiyatroya ilgisi ve sevgisi azaldı. Televizyon kolay, oturduğun yerden eğlence. Yine de tiyatronun bittiğini söylemek yanlış olur tabii. Eğlence ve dizilerin yoğunluğu bir şekilde seyircinin dikkatini çekerek ilgiyi azalttı. Bir de yanlış politikalar var. Kültür sanata verilen desteklerde son dönemlerde sıkıntılar var. İktidarın bu işe bakışından kaynaklanan bir yavaşlatılma var kültür sanatta. Özel tiyatrolara devlet destek verir biliyorsunuz bu sene bazılarına verilmedi. Bunlardan biri benimde oyuncusu olduğum AST’tır. 50 yıllık geçmişe sahip bir tiyatroya destek vermiyorsun. Niye? Sen bana karşısın diye. Burada sen benimle aynı fikirde isen tiyatro yapabilirsin yoksa yapamazsın durumu var. Halbuki sanatın doğasında o yok ki. Sanatta hep başkaldırı, eleştirel bakış vardır. Bunu kabul etmek mümkün değil o bağlamda. Ankara’ ya gelince; Ankara kültür sanatın merkezi, hala merkezi, ben böyle bakıyorum. İstanbul medyası, basını daha etkin olduğu için hep İstanbul haberleri duyuyoruz. Ankara’nın kültür sanat sayfalarını hazırlayanlar ve yerel basın içinde söyleyeceğim bunu, çok büyük eksiği var. 

E.D. : Özel tiyatrolardan bahsetmişken, devlet tiyatrolarından daha mı pahalı bu sebeple mi izleyicisi az?

M.U. : Devlet tiyatroları halka ucuz hizmet versin fakat bu arada özel tiyatroları da göz önünde tutsunlar. Kurumlar toplu satışta biletleri ucuz alıyorlar, bu şekilde epeyce satışları var. Bu haksız rekabete yol açıyor, özel tiyatrolara haksızlık oluyor. Senin ülkenin kültür sanat politikası olmayınca -bana göre yok- olduğunu iddia edenler varsa gelsin konuşalım. 1930-1940 ‘lı yıllara kadar bir şeyler yapılmış bu ülkede, ondan sonra durmuş. Bu bana şunu anlatıyor; kültür sanat politikan bitmiş. Destek yok, alta kadar inemiyorsunuz. Alt neresi? İlköğretim. İlköğretime kadar sanatı götüremiyorsunuz, sanattan kastım sadece tiyatro değil, tüm dallardan bahsediyorum. Siz o yaşlara kadar inemiyorsunuz, bu işler o yaşlarda başlar. Salonlar ya, ücretsiz tiyatrolara tahsis et oyunlarını oynasınlar, gişe tiyatroya kalsın. Yurt dışında birçok ülkede bu böyle; hem destek verilir hem salonlar tahsis edilir. Bir ülkenin en önemli değeridir kültür sanat.

E.D. : Destek derken sizin yıllarınızda bu destek durumları nasıldı?

M.U. : Devlet desteklerinin dışında bankalar vardı. Son sınıftayız. İlk defa profesyonel olacağız ama ne olduğundan haberimiz yok. Turgut Özakman -hocamız zaten- ve Rüştü Asyalı çağırıyorlar dediler. Gittik yanlarına, Rüştü Asyalı’ yla tanıştık. Turgut Bey, Pamukbank Çocuk Gençlik Tiyatrosu kuruluyor, Rüştü Bey oyunları yönetecek bende sizin için oyun yazacağım dedi. “Ah Şu Gençler” oyunu çıktı. o Oyun bizim için yazılmıştır. Onun üstüne de bir gençlik oyunu çıkmadı. İlk profesyonel adımı böyle attık. O yıllarda bankalar sanata destek verirlerdi. Banka çocuk tiyatroları vardı. Bankaların kendi salonları vardı. Şimdi bu tür desteklerde bitti. Tüm kuruluşlar sanat dallarına destek verirlerdi, artık kalmadı açıkçası. Bunun sebebi nedir? Tiyatro onlara pahalı oluyor. Halbuki reklam daha pahalıdır. Bir banka için tiyatronun maliyeti çok düşüktür. Fakat öbür taraftan kanallar çoğalınca, o tür reklam daha kolaylarına gitti, daha çabuk ve daha çok kitleye ulaşma şansı elde ettiler. Kültür sanat geri planda kaldı. Reklam olayı cazip hale gelince kültür ve sanatla bağlarını kopardılar. Birde şu tarafı var; çocuk tiyatrolarıyla kendilerini tanıttıktan sonra iş bitti, ihtiyaçları kalmadı. Bankalar bu oyunlarla tüm illeri dolaşıyorlardı, kendilerini bu şekilde tanıttılar.

.D. : Son dönemlerde bunu yüzü güzel, bu manken, bunu adı var diyerek özellikle dizilerde ifadesiz simalar yer almaya başladı. Ne dersiniz bu konuda?

M.U. : Haklısınız. Yüz ve göz çok önemlidir. İfade ile çok şey anlatırsınız. Günümüz oyuncularında bu yok, çünkü hepsi dizilerde yer alıyor. Dizi oyunculuğunda çok oynaman gerekmiyor ki. Öyle dursan da olur, azıcık görsel anlamda iyiysen tamamdır. Dizilerde bunu kullandılar; görsel anlamda iyi, baksın yeter! Sultan Süleyman’ın yaptığı nedir yani. Şimdi öyle bir padişahı bende oynarım. Sadece yüzümü göstersinler, belki fiziğim tutmaz, yoksa yüzümle bende sert sert bakar, oynarım. Küçümsemek için söylemiyorum. Magazin kültüründen oluşturuluş isimlerle diziler çekildi. Bir dizi oyunculuğu çıktı ama anlamsız, ifadesiz. Oyunculuk adına bir şey yok. Öyle bir dizi furyası oluştu, bu gün hala var.

E.D. : Buna kirlilik dersek, nasıl bitecek, nasıl sona erecek bu durum?

M.U. : İzleyici karar verecek. İzleyecek, izleyecek, eleyecek ve kaliteli yapımları tercih edecek. Ama bu tercihleri ne zaman yapacak, bu ne zaman gerçekleşecek bilmiyorum. Biz görür müyüz acaba? Gençlere yanlış örnekler var bir çok dizide. Mesela; bir isim var, tamam çok iyi oynuyor ama bir gençlik dizisinde histerik bir müdürü oynuyor. Özellikle gençlik dizileri mesajları verirken çok dikkatli olmalı. Bu dizilerde elbette emek var, iyi oyunculuklar var fakat kötü diziler. İşte izleyici zamanla eleyecek, kaliteyi yakalayacaklar. Oto kontrol geliştikçe, daha iyi işler olacak.

“SON DÖNEMDE BU SEKTÖRE DAMGASINI VURAN BİRÇOK OYUNCUNUN KÖKENİ ANKARA’DIR.”

E.D. : Ankara’ da çekilen diziler Ankara’ya fayda sağlar mı yoksa Don Kişot’ luk mu yapılıyor Ankara’da dizi çekmekle?

M.U. : Bu doğru ve Ankara için iyi bir şey. Dizi setlerinin Ankara’ya doğru kayması, daha farklı hale getirecektir. Hem yeni oyuncular çıkması açısından hem kalitenin oluşması açısından. Günümüzde yapılan günlük dizileri ben beğenmiyorum, kaliteli bulmuyorum ama yine de Ankara’da bunların yapılması güzel bir şey. Ferhunde Hanımlarla başlatıldı, Bizim Evin Halleri adlı diziyle biz devam ettirdik. Oda on yıl sürdü, bin altı yüz bölüm çektim ben, dile kolay. Öyle günlük dizi çekmek kolay değildir. Sürekli olabilmesi çok önemli. Uzun soluklu günlük diziler yapılabilirse, hem tiyatro mezunlarına çalışma alanları açılmış olur hem de İstanbul’a kaçırılmamış olur. Hatta film platoları yapılmalı ki filmler çekilmeli. Hiç ummazsınız Melih Gökçek’in ağzından bir film platosu oluşturacaklarını duyduğumda çok şaşırmıştım. Umarım yaparlar. Böylece yerli yabancı bir çok film şirketini Ankara’ya çekmiş olursunuz.

E.D. : Turneler yapmışsınızdır Avrupa ve yurt içinde. Hâlâ devam ediyor musunuz turnelere? Ve turnelerde izleyici profili nasıldı? Bir anı paylaşır mısınız bizimle?

M.U. : AST’ tan önce çok gittim turnelere. Şimdi yoğunluktan gidemiyorum. Avrupa turnelerini 2003-2010 arası çok yoğun yaptım sonra bıraktım. Gittiğimiz yerlerde tiyatro nasıl izlenir bilmezlerdi. Öğrendiler, geliştiler. Tiyatroya düğüne gelir gibi geliyorlardı. Ellerinde yiyecekler, içecekler, çocuklar ortalarda dolaşır. Bunları turneleri düzenleyen derneklere söyle söyle düzelttik. Şimdi daha düzgün izleniyor. Tiyatronun sessizce izlenmesi gerektiğini zamanla öğrendiler. Bir anı size: Bir dönem turnedeyiz, açık hava salonlarında, düğün salonlarında oynuyoruz. Sahnede ses duyulsun diye mikrofonlar var. Oyundayız. Önde bir seyirci çekirdek çitliyor, bir yandan da kabukları sahneye doğru atıyor. Arada bir puf yapıyor kabuklar sahneye düşüyor. Dönüyoruz, bakıyoruz, yapma diye kaş göz ediyoruz. Adamın umurunda değil. Koskocaman adam. Oyun böyle izleniyor sanıyor. Sinir olduk. Neyse, ara oldu. Cezmi (Baskın) perde arasında “önde………….bir seyircisi var, çekirdekleri çitleyip çitleyip önümüze atıyor abi ya” dedi. Tabii o sövmelerin hepsi dışarıya duyuldu. Sonra anladık mikrofonun açık olduğunu ama iş işten geçti. Cezmi “duysun abi, anlasın ne olacak” demeye başladı. Böyle sinir harbi yaşadığımız çok oyunlarımız oldu. İşte burada tiyatronun insanı eğittiğini de görebiliyorsunuz.

“İSTANBUL PİYASASINI BESLEYEN ANKARA’DIR.” 

E.D. : Gençler sanatla ilgileniyorlar, okullarını okuyorlar ama ardından İstanbul’a bir kaçış var, bir sanatçı göçü var. İstanbul’a gidelim, ünlü olalım, çok para kazanalım düşüncesi hakim. Sizce her şey bu kadar kolay mı?

M.U. : Biliyorsunuz tiyatrodan çok paralar kazanılmaz. Bunlar para için yapılan şeyler değildir. Bunun ayrı bir aşkı var. Ben gençlere, konservatuvara gitmek istiyorum, oyuncu olmak istiyorum ne dersiniz diye bana soranlara diyorum ki; bu işin okulunu okumak zorunda değilsiniz. Eğitimini alın, gidin başka bir bölüm okuyun. Oyunculuk diplomam var, hiç kimse bana oyunculuk diploman var mı diye sormadı. Bu iş yeteneğin varsa yapılır. Yeteneği olanda yapsın zaten. Üniversite olmadı bu sene de konservatuvar deneyeyimle olacak işler değil bunlar. Gidiyorlar İstanbul’a çoğu hayal kırıklığın uğruyor. Durumları içler acısı. Niye böyle oluyor? İstanbul’a gideyim bir reklamda oynarım, bir diziye kapak atayım oohh benden iyisi yok diye düşündükleri için. Bir bilgi birikimiyle değil ekranın cazibesine kapılarak gidiliyor. İstanbul’da o kadar çok tiyatro mezunu genç var ki. o ajanstan bu ajansa sürükleniyorlar, o kadar zor durumdalar ki. Diğer taraftan bir yanlışta sistemde var. Her yere tiyatro bölümleri açtılar., birçok öğrenci mezun ettiler. Şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar. Devlet tiyatroları beş on yılda bir sınav açar, alacağı on kişi. Bir mezun gençlerin sayısına bakın, bir de alınacakların sayısına. Durum içler acısı. Bizim zamanımızda tiyatro amaçtı. Bu günün gençliğinde böyle bir durum yok. Kısa yoldan dizilerde reklamlarda oynasam, kısa yoldan hem meşhur olsam hem para kazansam şekline döndü idealleri.

E.D. : Para kazanmak deyince hakikaten çok paralar var mı bu işte?

M.U. : Hepsi için değil. Zaten yardımcı rollerde çok paralar yok. Belli isimler için geçerli. Magazin kültürümüz iyi geliştiği için maalesef(!), magazin kültürünün içinde bilinenler hep prim yapmıştır. Ne kadar çok sansasyon o kadar çok para. Bizim dönemimizin ünlülük kavramıyla bu dönemin ünlülük kavramı farklı. Bizde tek kanal vardı. TRT. Çok program yaptık TRT’ye. M.Ali Erbil’ le “Yakıştır” diye bir program yaptık. Halktan birilerinin yarıştığı bir yetenek yarışmasıydı, doğaçlamaya dayalı. 90’lı yıllarda olay olmuştu.

“SİNEMA ENFLASYONU GİBİ BİR DURUM VAR, YİNE SOĞUTACAKLAR İNSANLARI” 

E.D. : Sinemaya bakışınız nasıl?

M.U. : Sinemaya iyi bakarsınız da; sinema enflasyonu gibi bir durum var, yine soğutacaklar insanları. Sanatsal değeri de olsun istiyorum. Her sinema filminde sanatsal değer olur mu böylesini görür müyüz onu da bilemem.

E.D. : Gerek tiyatro gerek dizide, repliğinizi unuttuğunuz yerlerde neler oluyor?

M.U. : Her ikisinde de doğaçlama devam ediyoruz. Tiyatroda izleyici onu kolay kolay anlayamaz zaten. Şu an 90’lar dizisi konuşalım; Emin’le birlikte (Erkan Köse) yaptığımız konuşmaların çoğu doğaçlama. Yönetmende alıştı. Kesmiyor ne kadar giderse devam ediyor. Kurguda alacakları yerleri alıyorlar, hallediyorlar.

E.D. : Mehmet Ulusoy deyince güldürü geliyor akla. Sizin için böyle bir ayrım var mı? Hangisi daha zor komedi mi dram mı?

M.U. : Bir oyuncu her rolü oynamalıdır. Komediye yakıştırdıkları için genelde o rollerde oynadım. Komedi daha zordur. Zeka ister. Duruma göre o anda bir şeyler yapmak zorunda kala bilirsin, akıllı olmak zorundasın. 

E.D. : Son dönemde 90’lar dizisinde ve AST’ta Selamün Kavlen Karakolu oyunundasınız. İstanbul Ankara hattı zor olmuyor mu sizin için? 

M.U. : Ben hep tiyatro yaptım, hiç vazgeçmedim. Hangi işi yaparsam yapayım tiyatroyu hiç bırakmadım. İstanbul’a yerleşmeyi hiç düşünmedim, gittim geldim. Ankara’dan ve tiyatrodan hiç vazgeçmedim. Ankara’da günlük diziler çekerken arada bir ay Avrupa turnesi yaptım. Bana maddi anlamda zararı oluyordu üstelik. Beş yıl bir dizi çektik, yine İstanbul Ankara arası mekik dokudum. İstanbul’un şöyle bir yaklaşımı vardır: ne yapacaksın tiyatroyu burada daha çok iş yapabilirsin. Ama ben hiç vazgeçmedim.

E.D. : Ufukta yeni projeler ya da teklifler var mı?

M.U. : Var ama açıkçası benimde gidip oynayayım dediğim bir şey çıkmadı. Komik bir katil teklifi geldi, ona da zaman bulamadım. 

Mehmet Ulusoy’la kısa kısa…

Ankara doğumlu.

Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü mezunu

O’nu; Bizim Evin Halleri- Ah Şu Komşularımız – Şükran Büfe – 90’lar dizisinden tanıyoruz.

Yorum gönder